Aslında kim nasıl kazandı? Kim neden kaybetti?…

Kazandıkça oluşan kibre, rehavete, umursamazlığa, bencilliğe tepki olarak büyüyen “içsel isyan” kazandı.
17 yıllık iktidarın özellikle yedi-sekizinci yılından sonra “yolsuzluk-yoksulluk- yasakla mücadele” ilkesinden uzaklaşmaya
Bu millet cefakardır, fedakardır, içine atar, sabırlıdır.
Tuttuğu eli toprağa kadar tutmayı ister.
Bir affeder, uyarır.
İki affeder, daha açık uyarır.
Üç affeder, sert bir şekilde ve hatta bir fiske atarak, şiddetle uyarır.
Ama düşürmez, bitirmez, yetkiyi almaz.
Ama gelgelelim ki; artık uyarı, ikaz kulak ardı edilmişse ve hatta tokat bile gaflet uykusundan uyandırmıyor ise;
Millet uyarıları sakal tıraşı gibidir; kesilen sakal daha gür çıkar.
Ama milletin yanlışa tepki olarak gereğini yapması; kol kesmesi gibidir ve kesilen kol geri çıkmaz.
O yüzden dedim
İmamoğlu nezdinde İstanbul’da öyle bir “doğal tepki ittifakı” oluştu ki; görülmemiş düzeyde şaşırtıcı…
Bizzat konuştuğum için buraya yazıyorum;
Merkez sağ görüşlü olan da kendini aşırı sol olarak tanımlayan da…
‘Tarikat ehliyim’ diyen de,
En eğitimsiz düzeyde olan vatandaş da, kendini akademik kişilik ve entelektüel düşünenler de. .
Trabzon’lusu da, Siirt’lisi de, Edirne’lisi de, Kars’lısı da, Sinop’lusu da, Hatay’lısı da…
Kürt de, Türk de, Laz da, Çerkes de…
HDP’li Kürt de ‘dindar’ diye kategorize edilen Kürt de…
Fatih semtindeki de, Kadıköy’deki de…
Tuzla’daki de, Büyük Çekmecede’ki de…
Eyüp, Beyoğlu, Beşiktaş, Şişli’deki de, Sultanbeyli, Sancaktepe, Arnavutköy, Güngören’deki de…
Bu ittifak aynı zamanda, alternatifsizlik algısına da bir tepki olarak oluştu.
Çünkü artık halk,
Bu isyan her bireyde farklı seslerle yüzeye vurdu ve “Doğal Tepki İttifakında” birleşti.
Bu ittifak
Günlük harcamalar yük olmaya başlamışken, maişet derdi her şeyin önüne geçmişken iktidar sahiplerinin “her yer günlük- güneşlik” tavrına isyan ittifakı idi.
Hele bir de vatandaş bu geçim sıkıntısı yaşarken görüp gözlediği yolsuzluk, israf ve iktidar sahiplerinin yüzündeki umursamaz gülüş yok mu; tahammül mülkünü yıkıp geçti ve isyan ittifakına dönüştü.
Durum böyleyken, karnı guruldarken bir de
İstanbul seçimini salt bir belediye başkanı seçimi olarak görmek durumu kavramamak, basite indirgemek ve sığ bir analiz olur.
Çünkü son yedi-sekiz yıldır insanlarımız kırıldı, üzüldü, incindi ama sadece yutkundu.
İçine attı.
İnanmadı söylenenlere.
İnanmak istemedi.
Çünkü hiç konduramadı.
Bu kadar güzel şeylere imza atanlar geldikleri noktada;
‘
Ama gördükleri, duydukları, şahit olduklarından şoke oldu.
Bir süre tepkisini içinde tuttu.
Ama artık testi kırılmıştı.
Bırakın alttan su sızdırmasını; testi su tutmaz haldeydi.
Hal böyle olunca İstanbullu ve dolayısıyla Türkiye ‘artık hüküm ve karar anı’ diyerek 23 Haziran’da sandığa gitti, kangren olmuş parmağı kesip attı.
İçi acıyordu, gözleri dolu dolu idi.
Çünkü kesilen parmak ve kol geri gelmeyecekti.
Olay, normalde bir masada on dakika oturup, bir çay içimi sohbet edecek müştereği bile olmadığını düşünen insanların bir araya gelmesi ve tepkisini, isyanını ortaklaştırması idi.